Önemli bir toplantıda cep telefonuyla bağıra bağıra konuşan bir kişi garibinize gidiyorsa,
Prof.. Covey’in konuşmasını dinlemeye gelen annesi, arka sırada oturan 2 kişinin toplantı boyunca
sürekli konuştuklarını görerek, çok öfkelenmiş ve oğlumu küçümsüyorlar diyerek de çok üzülmüş.
Yemek molasında oğluna, şunların kafasına çantamı indiresim geliyor, demiş. Oğlu, anne o adam
Finlandiyalı, burada smultane tercüme yok, mecburen tercümanı yanına oturttuk, demiş.
Başkalarının düşünce ve davranışları hakkında hüküm verirken, elimizdeki veriler çoğu zaman yeterli
olmuyor. Davranışların nedenini bilmeden çok yanlış yargılara varabiliyoruz. Covey bu örnekleri;
aynı enformasyona farklı bakış, bizim davranışlarımızı belirler diye özetliyor. Buradan yola
çıkarak çözemediğimiz sorunlar için, paradigma (zihin haritası) değiştirmenin gereğini vurguluyor.
Einstein’ın bir sözünü anımsatıyor: KARSILAŞTIĞINIZ SORUNLARI, O SORUNLARI YARATTIĞINIZ DÜŞÜNCE
DÜZLEMİNDE KALARAK ÇÖZEMEZSİNİZ. Çoğumuzun zaman zaman yaptığı gibi, "sorunların içinde kaybolmak"
yerine, paradigma değiştirmeyi başarıp, sorunlara farklı biçimde yaklaşabilenler, o sorunu aşma
sansını da yakalıyorlar. Zaten sorunlarımızı dostlarımızla paylaşmamızın nedenlerinden biri de,
farkli bir bakışın, bize farklı davranabilme kapısı aralama ihtimali değil midir? Çözümsüz gibi
gördüğümüz sorunlar konusunda paradigma değiştirmenin önemi vardır. Aslında hayatımızı, başarımızı,
mutluluğumuzu belirleyen bizim davranışlarımızdır. Başımıza gelen her şeyle onlara verdiğimiz
tepki ve yanıt arasında geniş bir hareket alanı vardır..."
Stephen Covey
paradigmanızı değiştirmeden onu değerlendirdiğiniz için, siz yanılıyorsunuzdur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder